ALLAH’IN RIZASINI VE MÜMİNİN SEVGİSİNİ KAZANDIRAN İBADET: KURBAN
Cenabı Hak, sözün en doğrusunu söylemeyi ve en doğrusuna uymayı bizlere nasip etsin. Cenabı Hak Kuran’da bütün müminlere “namaz kıl ve kurban kes![1]” buyurmaktadır. Yine şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve O’na yaklaşmaya vesile arayın![2]” Bu ayette geçen vesilelerden kasıt, kurban kesmek, zekat vermek, hacca gitmek, namaz kılmak, sadaka vermek ve bir yetimin başını okşamak gibi salih amellerdir. Bütün bunlar, Allah’a giden yolda birer vesiledir. Bunlara sarılmakla ancak rabbimizin rızasını kazanabiliriz. Başka bir ayette şöyle buyrulmaktadır: “Bu, böyledir. Artık kim Allah'ın şeâirini ta’zim ederse, şüphe yok ki bu, kalplerin takvasındandır.”[3] Yani her kim Allah’ın şeâirini anar, tazim eder, saygı gösterir ve Allah’ın emrettiği ibadetleri hulus-u kalp ile yaparsa, bu amel onun kalbini kuvvetlendirir; kalbinin takvasını yansıtır. Görülüyor ki Cenabı Hak, kurban için “Şeâir” sözcüğünü kullanmaktadır. “Şeâir” ise insanı şuurlandıran, bilinçlendiren ve bilişimini sağlayan ibadet demektir. Kurban, hem Allah’ı tanımamızı, ona yaklaşmamızı, hem de kullarıyla yakınlaşmamızı, tanışmamızı, bilişmemizi ve bu şekilde bir bilinç içerisinde olmamızı sağlar. Onun için Hz. Adem’den (a.s) beri bütün insanlığa kurban ibadeti emredilmiştir. Örneğin Kuran’da Hz. Adem’in iki oğlunun kurban sunmasından bahsedilerek şöyle buyrulmaktadır: “(Ey Muhammed) Onlara, Âdem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti.”[4] Bakınız ayette “kabul ettim” demiyor Cenabı Hakk; “kabul etmedim” de demiyor. Çünkü zaten Cenabı Hak, hiçbir kulunun ibadetini dünyada “kabul ettim ya da etmedim” dememektedir. Çünkü Kurban, sosyal bir ibadettir. Sadece Allah’ın kabul etmesi değil; kulların da kabul etmesi gerekmektedir. Yani öyle bir kurban kesmeliyiz ki; millete eziyet vermeden, çevreyi kirletmeden, fakir ve muhtaçların gönlünü alarak, onlara dağıtarak ve onları hoşnut ederek kabul etmelerini sağlamalıyız. Bakınız kuran’da anlatıldığı şekliyle Kabil’in kurbanı kabul edilmedi de Habil’inki kabul edildi. Çünkü Kabil, sert, kaba ve hak hukuk tanımayan bir insandı. Kıskançlığından hareketle kardeşine “Ben seni öldüreceğim” demişti. Kardeşi ise ona, “Kardeşim, aklını başına topla! Allah, ancak takva üzere olanın; yani Allah’a karşı gelmekten sakınanın ibadetini kabul eder. Sen, bana vurmak, zarar vermek veya beni öldürmek için elini kaldıracak olursan ben, Allah’tan korktuğum için sana elimi kaldıracak değilim. Kardeşimsin, kardeş kardeşine zarar vermez” diyerek güzelce ve nazikçe karşılık vermiştir.
O halde mesele sırf kurban kesmek değildir. Bununla birlikte toplum içinde ahlakımızı ve davranışlarımızı düzeltmemiz gerekmektedir. Unutmayalım ki yukarıda örneğini verdiğimiz Kabil, toplum içerisinde sevilmeyen birisiydi. Toplumun sevmediği bir kimseyi Allah’ın sevmeyeceği gibi Allah’ın sevmediğini de toplumun sevmesi mümkün değildir. Dolayısıyla böyle bir şahsın ibadeti, ne Allah ne de toplum nazarında kabul edilmeyecektir.
Bizler geçmiş milletlerde ve dinlerin hepsinde kurban sunma emrinin olduğunu görüyoruz. “Biz, her ümmete -(Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah'ın adını ansınlar diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlâhınız, bir tek İlâh'tır. Öyle ise, O'na teslim olun. (Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevazi Allah’ın emirlerine boyun eğen insanları müjdele!”[5] Bunun gibi cahiliye devrinde de, kurban ibadeti devam etmiş; ama asıl mahiyetini kaybetmiştir. Örneğin o dönemde kurbanlar sunulurken Allah’ın adını anma yerine, putların ya da putlaştırılan insanların adları anılırdı. Oysa kurban kesilirken Allah’ın adı anılmazsa o kurbanın eti yenmez. Çünkü Allah’ın adını anmakla diyoruz ki, “Allahım, bunun sahibi sensin, mülkün sahibi sensin; ben de senin adına ve senin müsaadenle verdiğin rızıktan nasibimi almak üzere bu kurbanı kesiyorum.”
Demek ki İslam dini, kurbanı her türlü şirk, israf, hayvana eziyet ve çevre kirliliği gibi olumsuz unsurlardan temizleyerek taabbûdî, mali ve insanlığa faydalı bir ibadet haline getirmiştir. Nitekim ibadetlerde esas olan, Allah’ın emrine ve Hz. Resulullah’ın sünnetine uygun olmasıdır. Yani kurban kesme yükümlülüğü ve diğer kurban türleri hakkındaki hükümler, Hz. Peygamber efendimizin söz ve uygulamalarıyla belirlenmiştir. Efendimiz, hicretin ikinci yılından itibaren kurban bayramlarında kurban kesmeye başlamış, Kuran’da da, hac ibadeti esnasında kesilecek kurbanlarla ilgili detaylar anlatılmıştır. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki kurbanı, diğer hayvanlardan ayıran özellik, onun sırf Allah rızası için kesilmesidir.
Kişi, kurban kesmekle Allah’ın emrine boyun eğdiğini ve kulluk bilincini koruduğunu canlı bir şekilde ortaya koymuş olur. Kuran’da, kurbanın kan ve etinin değil de kesenin dini duygularını oluşturan takvasının Allah’a ulaşacağı belirtilmiştir. Bu hususta Cenabı Hak şöyle buyuruyor: “Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin takvanız ulaşır.”[6] Sizin takvanızdan kasıt, kurbanı kesiş şekliniz, edebiniz, adabınız, samimiyetiniz ve ihlasınız demektir.
“Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!”[7] Yani bütün bu hayvanlardan yiyip içelim, sonra da Allah’ın yüceliğini anıp Allah’a şükredelim diye onlar emrimize sunulmuştur. Görülüyor ki kurban kesmek, Allah’ın verdiği nimetlere karşı şükretmektir. Dolayısıyla müminler, her kurban kesişlerinde Hz. İbrahim’i (a.s) ve O’nun ailesini anarlar. Bu hususta Cenabı Hak şöyle buyuruyor: “Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık: İbrahim'e selam! dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.[8] “İbrahim’e büyük bir kurban hediye ettik” yani Hz. İbrahim’i ve onun ailesini kıyamete kadar örnek bir aile olarak gösterdik ve “selam onların üzerine olsun” dedik. İşte bunun için biz, her namazda efendimiz (s.a.v) ve ailesine okuduğumuz gibi, Hz. İbrahim ve ailesine de salat ve selam okuruz.
Kurban, toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar. Sosyal adaletin gerçekleşmesine katkı sağlar. Özellikle et satın alma imkanı bulunmayan fakir ve muhtaç insanların gönlüne girmemize vesile olur. Zengine de malını Allah yolunda harcama fırsatı vererek yardımlaşma ruhunu aşılar ve vermenin zevkini tattırır. Yani insanı, cimrilik hastalığından kurtarmış olur. Dolayısıyla kurban kesen bir mümin, bir yandan rabbinin emrine uyarak rabbine yaklaşır; diğer yandan fakir ve muhtaçların yardımına koşarak onların kalbine girer ve onlarla yakınlaşır. Böylelikle fakir ve zengin arasında saygı ve sevgi köprüleri kurulur. Ayrıca Kurban, fakirin Allah’a şükretmesine de vesile olur.
Kurban ibadetinin sosyal dayanışmanın yanı sıra birçok faydaları ve hikmetleri bulunmaktadır. Cenabı Hakk, “kurban kes!” buyurduğu için kurban kesmeliyiz. Hz. Peygamberimizin şu tavsiyesi ve ikazı çok önemlidir: “Hali vakti yerinde olup da kurban kesmeyen bizim namazgâhımıza yaklaşmasın!” Demek ki kurbanımızı keseceğiz, zekatımızı vereceğiz, hayır ve hasenatımızı yaparak toplumla bütünleşecek; kardeşlik ve sevgi bağlarını geliştireceğiz.
Kurbana engel olan zihniyeti ise Kuran-ı Kerim şöyle tenkit etmektedir: “Ey iman edenler! Allah'ın (koyduğu, dinî) işaretlerine, haram aya, (Allah'a hediye edilmiş) kurbana, (ondaki) gerdanlıklara, Rablerinin lütuf ve rızasını arayarak Beyt-i Haram'a yönelmiş kimselere (tecavüz ve) saygısızlık etmeyin.” Bu ayette Cenabı Hakk, inkar edenleri, kurban ibadetini hakir ve hor görenleri de tenkit etmektedir.
Kurban, dinen belirlenmiş hayvan türlerinden ve usulüne uygun kesilmelidir. Kurban sahibi, kurban etinden yiyebilir, çocuğuna ve ailesine yedirebilir; komşusuna, arkadaşına ve dostuna ikram edebilir, fakir ve muhtaçlara dağıtılabilir. Bu konuda alimlerimiz, kurbanın üçe bölünmesi, bir bölümünün kendi ailesine ayırmasını, diğerini bayramda evine gelen dost ve misafirlere ikram etmesini ve kalan kısmını da fakir ve muhtaçlara dağıtmasını tavsiye etmişlerdir. Dileyen kurbanının tamamını fakir ve muhtaçlara dağıtabilir.
Kurban kesim işlemi tamamlandıktan sonra çevre temizliğinin iyice yapılması, hayvanın artan parçalarının toprağa uygun bir şekilde gömülmesi ve mümkün olduğu ölçüde açıkta hiçbir parçasının bırakılmaması esastır. Çünkü Yüce Allah, temizdir ve ancak temiz olanı sever. Ayrıca Allah, bir işi sağlam, güzel ve temiz yapanı sever.
Yüce Allah, keseceğimiz kurbanları dergahı uluhiyetinde kabul eylesin. Kesilecek kurbanların, rabbimize ve bütün kullarına yakınlaşmaya, milletçe ve ümmetçe kalplerimizin ısındırılmasına, birlik ve beraberlik içerisinde nice kurban bayramlarına sağlıklı ve afiyetli bir şekilde erişmeye vesile olmasını yüce rabbimizden niyaz ediyoruz.
Mustafa TEKİN
IĞDIR İL MÜFTÜSÜ
IĞDIR
Yayınlanma: 30 Temmuz 2020 - 12:06
CUMA SOHBETLERİ
ALLAH’IN RIZASINI VE MÜMİNİN SEVGİSİNİ KAZANDIRAN İBADET: KURBAN Cenabı Hak, sözün en doğrusunu söylemeyi ve en doğrusuna uymayı bizlere nasip etsin
IĞDIR
30 Temmuz 2020 - 12:06